1. Giriş
Disleksi, bireyin zekâ düzeyi normal ya da normalin üzerinde olmasına rağmen okuma, yazma ve dil işlemleme becerilerinde ciddi zorluklar yaşadığı, nörobiyolojik temelli özgül bir öğrenme bozukluğudur. Genellikle okul çağında fark edilen disleksi, sadece akademik performansı değil, bireyin psikolojik ve sosyal gelişimini de derinden etkileyebilmektedir. Özellikle erken yaşlarda yeterli destek alamayan disleksi tanılı çocuklar, akademik başarısızlık, akran zorbalığı ve etiketlenme gibi deneyimlerle karşılaştıklarında, bu durum benlik algılarını ve özsaygılarını olumsuz etkileyebilmektedir.
Bu çalışma, disleksi tanılı çocuklarda gelişebilecek düşük özsaygının nedenlerini irdelemeyi ve psikoeğitimsel müdahalelerin bu çocukların özsaygı gelişimindeki rolünü bilimsel veriler ışığında tartışmayı amaçlamaktadır.
2. Disleksi Nedir? Tanımı ve Yaygınlığı
Disleksi, okuma ve yazma alanında belirgin güçlüklerle karakterize edilen nörogelişimsel bir bozukluktur. Bu öğrenciler harfleri karıştırma, heceleme sorunları yaşama, ses–harf eşleştirmelerinde güçlük çekme gibi problemler gösterirler. Disleksi tanılı bireylerde zekâ düzeyi genellikle normaldir; fakat bu bireyler bilgiyi işleme, sözel ifadeler oluşturma ve sözcük tanıma konusunda yaşıtlarına göre geride kalabilirler.
Prevalans: Disleksi, dünya genelinde yaklaşık %5 ila %10 oranında görülmektedir. Türkiye’de bu oranın %8 civarında olduğu bildirilmektedir.
Cinsiyet farkı: Erkeklerde tanı oranı kızlara göre daha yüksektir.
Tanı zamanı: En sık tanı alma dönemi 6–9 yaş arasıdır.
3. Disleksi ve Özsaygı İlişkisi
3.1. Özsaygı Nedir?
Özsaygı, bireyin kendisine dair geliştirdiği genel değerlendirme biçimidir. Yani “ben kimim, ne kadar değerliyim, ne kadar yeterliyim?” gibi temel sorulara verdiği yanıtları içerir. Gelişimsel olarak özsaygı, okul öncesi dönemde oluşmaya başlar ve ilkokul yıllarında yoğunlaşır.
3.2. Disleksi ve Negatif Özsaygı
Disleksi tanılı bireyler; başarısızlık, yanlış anlaşılma, öğretmen ve aile baskısı, dışlanma, alay edilme gibi çeşitli olumsuzluklarla sık karşılaştıkları için özsaygılarını sağlıklı biçimde geliştiremeyebilirler. Yaygın belirtiler şunlardır:
- “Ben zaten yapamam.” tarzı öğrenilmiş çaresizlik ifadeleri
- Sınıf içi etkinliklere katılmaktan kaçınma
- Grup içinde geri planda kalma ve sosyal çekilme
- Kendine yönelik olumsuz iç konuşmalar
4. Psikoeğitimsel Müdahaleler: Tanım ve Türleri
4.1. Psikoeğitim Nedir?
Psikoeğitim, bireylerin psikolojik sorunlarına yönelik olarak bilişsel, duygusal ve davranışsal gelişimlerini desteklemek amacıyla yapılandırılmış programlardır. Disleksi tanılı öğrenciler için hazırlanan psikoeğitimsel müdahaleler genellikle iki ana odak taşır:
- Akademik gelişim (okuma–yazma becerileri)
- Psikososyal destek (özsaygı, sosyal beceriler, özgüven)
4.2. Uygulanan Müdahale Türleri
| Müdahale | Amaç | Uygulama Örneği |
|---|---|---|
| Bireyselleştirilmiş Eğitim Programı (BEP) | Akademik açığı kapatmak | Çoklu duyusal öğretim, fonolojik farkındalık çalışmaları |
| Sosyal Beceri Atölyeleri | Akran ilişkilerini güçlendirmek | Grup çalışmaları, oyun terapisi, iş birliği görevleri |
| Bilişsel Davranışçı Teknikler | Negatif düşünce kalıplarını değiştirmek | Otomatik düşünce kartları, pozitif iç konuşma egzersizleri |
| Aile Psikoeğitimi | Aile içi desteği artırmak | Seminerler, rehberlik oturumları, ev ödevleriyle destek |
5. Müdahalelerin Etkililiğine Dair Bulgular
Yerli ve yabancı araştırmalar, disleksi tanılı bireylere uygulanan yapılandırılmış psikoeğitim programlarının özsaygı üzerinde pozitif etkiler yarattığını göstermektedir.
Örnek Araştırma 1:
Yılmaz ve Güneş (2020), 10 disleksi tanılı ilkokul öğrencisi ile gerçekleştirdikleri çalışmada, 8 haftalık öz-yeterlik temelli psikoeğitim programı sonrası çocukların özsaygı puanlarında %28 oranında artış gözlemlemiştir.
Örnek Araştırma 2:
Burden (2008) çalışmasında, disleksi tanılı öğrencilerde sosyal destek alan grubun, yalnız bırakılan gruba kıyasla daha yüksek özsaygı ve okul aidiyeti geliştirdiği ortaya konmuştur.
6. Tartışma
Disleksi tanılı öğrencilerin özsaygı düzeyleri üzerinde en etkili belirleyicilerden biri, akademik başarılarının ötesinde, çevrelerinden aldıkları psikolojik ve sosyal destektir. Müdahale edilmemesi hâlinde bu bireyler; özgüvensizlik, sosyal fobi, okul reddi, hatta depresyon gibi ikincil psikolojik sorunlar geliştirebilirler. Eğitim sistemi, yalnızca bilişsel performansa değil, öğrencinin duygusal refahına da odaklanmalıdır.
7. Sonuç ve Öneriler
Disleksi, sadece okuma yazma problemi değil, bir “özsaygı gelişimi riski”dir. Bu nedenle eğitimin hem akademik hem psikolojik bütünlüğü hedeflemesi gerekir. Öneriler:
- Her okulda psikolojik danışman desteği zorunlu hâle getirilmeli
- Disleksi tanılı çocuklara yönelik psikoeğitim programları sistematik hâle getirilmeli
- Ailelere yönelik bilinçlendirme seminerleri yaygınlaştırılmalı
- Öğretmenler, disleksi hakkında hem bilişsel hem de duygusal farkındalık düzeyinde eğitilmelidir
