1. Giriş: Nörokriminoloji ve Adli Psikolojinin Kesişimi
İnsan davranışlarının karmaşıklığı, özellikle de suç teşkil eden eylemlerin altında yatan nedenlerin anlaşılması, uzun yıllardır farklı bilim dallarının ilgi odağı olmuştur. Cinayet gibi ağır suçların incelenmesi, sadece sosyal ve psikolojik faktörlerle sınırlı kalmayıp, giderek artan bir şekilde biyolojik ve nörolojik temellere odaklanmaktadır. Bu rapor, cinayet işleyen bireylerin davranışlarının altında yatan nörolojik bozuklukları ve nöral temelleri, nörobilim ve adli psikoloji disiplinlerinin kesişim noktasından derinlemesine ele almaktadır.
1.1. Nörokriminolojinin Tanımı ve Kapsamı
Nörokriminoloji, suça eğilim ve norm dışı davranışların biyolojik temellerini araştıran bilimsel bir yaklaşımdır.1 Biyososyal kriminolojinin bir dalı olarak, sinir sistemi ve beynin görev dağılımının bireyin davranışı ve suç işleme süreçleri üzerindeki etkilerini incelemektedir.1 Bu alan, beyin yapısındaki anormallikler, psikofizyolojik süreçler ve genetik unsurların suç davranışındaki rolünü vurgular.1 Beyinde oluşabilecek herhangi bir travma, hastalık kaynaklı hasar, ilgili bölgeye göre davranışsal değişikliğe sebep olabilmekte ve önemli bir ipucu sunabilmektedir.1
Moleküler genetik ve nörogörüntüleme alanlarındaki gelişmeler, suç ve saldırgan davranışın nörobiyolojik bir olgunun etkisiyle gerçekleşebileceğini göstermektedir.1 Bu yaklaşım, bireyin suç işlemeye yatkınlığını veya sergilediği norm dışı davranışları etkileyen temel biyolojik unsurların (beyin mekanizmaları, psikofizyoloji ve genetik) karmaşık etkileşimini ön plana çıkarmaktadır.1 Nörokriminolojinin biyososyal kriminolojinin bir dalı olarak tanımlanması, bu alanın yalnızca biyolojik faktörlere indirgenemeyeceğini, aksine biyolojik yatkınlıkların sosyal ve çevresel etmenlerle dinamik bir etkileşim içinde davranışları şekillendirdiğini göstermektedir. Bu bütüncül bakış açısı, suç davranışının çok boyutlu doğasını anlamak için disiplinlerarası bir yaklaşımın zorunluluğunu ortaya koymaktadır. Bu sayede, şiddet içeren suç davranışlarını anlamak, önlemek ve tedavi etmek için geliştirilecek stratejilerin yalnızca biyolojik ya da sosyal faktörlere odaklanmak yerine, her iki alanı da kapsayan kapsamlı bir çerçevede ele alınması gerektiği anlaşılmaktadır.
1.2. Adli Psikolojinin Suç Davranışını Anlamadaki Rolü
Adli psikoloji, suç davranışlarının psikolojik boyutlarını inceleyerek, bu davranışların altında yatan motivasyonları, kişilik özelliklerini ve bilişsel süreçleri anlamaya çalışır. Bu disiplin, suçlu profilleme, risk değerlendirmesi ve rehabilitasyon gibi alanlarda önemli uygulamalara sahiptir.3 Nörobilimsel bulgular, adli psikolojinin bu süreçlerde daha derinlemesine ve bilimsel temelli yaklaşımlar geliştirmesine olanak tanımaktadır.3
Adli psikolojide risk değerlendirme, suçun çok faktörlü ve karmaşık bir doğası olması nedeniyle, suç işlemiş bir kişinin gelecekteki tehlikelilik potansiyelinin basit bir değerlendirmesinden çok daha kapsamlı ve zor bir işlemdir.4 Nörobiyolojik veriler, psikiyatrik bozuklukların birey davranışları üzerindeki etkilerini anlamada ve ceza sorumluluğunun değerlendirilmesinde, aynı zamanda tehlikelilik analizinde önemli bir rol üstlenebilir.3 Özellikle, bireylerin gelecekteki saldırganlık potansiyelini değerlendirme veya risk yönetim stratejileri geliştirme açısından nörobilim destekleyici bilgiler sunabilir.3 Ancak, bu verilerin adli süreçlere entegrasyonu hem potansiyelleri hem de zorlukları beraberinde getirmektedir. Biyolojik göstergelerin tehlikelilik değerlendirmelerinde kesin bir ölçüt olarak kullanılmasının sınırlılıkları bulunmaktadır; çünkü beyin yapılarına ilişkin veriler, bireyin davranışsal öngörüleriyle doğrudan ilişkilendirilemeyebilir.3 Bu durum, nörobilimsel bulguların adli sistemde dikkatli bir şekilde yorumlanması ve uygulanması gerektiğini göstermektedir. Bu alandaki gelişmeler, mevcut adli çerçeveleri dönüştürme potansiyeli taşırken, aynı zamanda etik ve metodolojik hassasiyet gerektirmektedir.
2. Cinayet Davranışının Nörobiyolojik Temelleri
Cinayet gibi şiddet içeren davranışların altında yatan nörobiyolojik mekanizmalar, beynin belirli bölgelerindeki yapısal ve işlevsel bozukluklar ile nörotransmiter sistemlerindeki dengesizliklerle yakından ilişkilidir. Bu bölümde, bu temel nörobiyolojik faktörler detaylı olarak incelenecektir.
2.1. Beyin Yapıları ve İşlev Bozuklukları
Şiddet ve antisosyal davranışlarla en çok ilişkilendirilen beyin bölgeleri arasında prefrontal korteks ve amigdala bulunmaktadır. Bu bölgelerdeki işlevsel veya biçimsel bozulmalar, bireyin davranışları üzerinde önemli etkilere yol açabilir.1
2.1.1. Prefrontal Korteks (PFC): Dürtü Kontrolü, Karar Verme ve Ahlaki Muhakeme
Prefrontal korteks (PFC), beynin en ön kısmında yer alan ve üst düzey bilişsel işlevlerden sorumlu olan kritik bir bölgedir.6 Bu işlevler arasında duygu düzenleme, tepki kontrolü, odaklanma, etik ve ahlaki muhakeme, problem çözme, planlama, geleceğe yönelik çıkarımlar yapma ve irade ile disiplin gibi yürütücü işlevler yer alır.1 PFC, anlık haz duygusuyla veya fevri hareketlerle anlık tatmin olma halini önleyerek dürtüleri kontrol etme ve davranışları düzenleme yetisini kişiye kazandırır.6 Özellikle dorsolateral prefrontal korteks (DLPFC) sorun çözme yetisini ve hedefleri analiz etme becerisini etkilerken 6, ventromedial prefrontal korteks (VMPFC) amigdalanın düzenlenmesinde ve tehlike anında korku sinyallerinin iyi değerlendirilmesinde rol oynar.6
PFC Hasarı ve Şiddet İlişkisi: PFC’deki bir hasar veya işlev bozukluğu, bireyi kararsız, içine kapanık, tutarsız veya dürtüsel bir tutum içerisine sokabilmektedir.1 Klinik bulgular, bazı kanser türleri, tümörler, beyin kanaması, beyin travması veya inme gibi ani rahatsızlıkların PFC hasarına yol açabileceğini göstermektedir.6 Bu tür hasarlarda en tipik belirti bireyin kişiliğinin değişmesidir; dürtüleri kontrol edememe, şiddete eğilim, kişilik bozukluğu ve antisosyal hareketler sergileme görülebilir.6 Frontal lob hasarı, ilkel dürtüleri içeren subkortikal ve limbik yapılara bağlı olarak kişinin kendini kontrol etmesiyle bağlantılı sorunlara yol açar.7 Bu bölgedeki hasar, sosyal algıda, duygu ve dürtüleri kontrol etmede, ruh halini dengelemede etkili görünmektedir.7 Vietnam gazileriyle yapılan çalışmalar, frontal lob hasarı olanlarda şiddet ve agresif davranışların önemli ölçüde arttığını ortaya koymuştur.7
PFC ve Limbik Sistem Etkileşimi: PFC, amigdalanın düzenlenmesinde etkilidir ve tehlike anında korku ve risk sinyallerinin iyi değerlendirilmesini destekler.6 Amigdala kişinin olaylar karşısında anında tepki verdiği duygusal cevapları üretirken, prefrontal korteks olayı analiz edip uygun duygusal mekanizmayı devreye sokar.6 Bu iki sistemin sağlıklı ilişkisi, hafıza gelişimi, stres cevabı ve duyguların yönetilmesinde oldukça kritiktir.6 PFC’deki lezyonlar, subkortikal alanların kontrolünü bozarak negatif duygusal tepkilere ve şiddet davranışına neden olabilir.9
Beynin prefrontal korteksi, ergenlik çağında ana hatları çizilen ve yaklaşık 25 yaşına doğru artan yaşam deneyimi ile istenilen düzeye gelmesi beklenen bir bölgedir.6 Bu gelişimsel süreçteki hassasiyet, erken yaş travmalarının ve olumsuz uyaranlara maruz kalmanın kalıcı etkilerini beraberinde getirir. Şiddet, stres ve korku içerikli uyaranlar, özellikle miyelinizasyon aşamasında, çocukların beyin gelişimini olumsuz etkileyebilir ve geri dönüşsüz hasarlara neden olabilir.10 İlk yaşta kaygının artması veya şiddete maruz kalınması, beyin gelişimini olumsuz etkileyen faktörler arasında özellikle vurgulanmaktadır.10 Çocuklukta yaşanan ihmal, istismar ve akran zorbalığı gibi çevresel faktörler, dürtü kontrol bozukluğuna yol açabilir.11 Ergenlik döneminde yaşanan fiziksel ve duygusal travmalar, prefrontal korteksin gelişimini etkileyebilir.6 Bu durum, şiddet davranışının sadece statik beyin anormalliklerinin bir sonucu olmadığını, aynı zamanda olumsuz erken yaşam deneyimlerinin neden olduğu bozulmuş gelişimsel yörüngelerden kaynaklandığını düşündürmektedir. Bu bakış açısı, şiddet davranışının ortaya çıkmasını önlemek için güvenli ortamlar sağlamak ve travma odaklı bakım sunmak gibi erken çocukluk müdahalelerinin kritik önemini vurgulamaktadır.
Ayrıca, prefrontal korteksin farklı alt bölgelerindeki işlev bozuklukları, şiddet davranışının heterojen doğasına işaret etmektedir. Örneğin, dorsolateral prefrontal korteksteki (DLPFC) gri cevher azalması dürtüsellik ve zayıf davranışsal kontrol ile ilişkilendirilirken, orbitofrontal korteks (OFC) ve ön singulat korteksteki (ÖSK) hacim azalması daha çok duygusal kusurlar ve zayıf seçim yapabilme becerisiyle ilişkilidir.5 Bu farklılaşma, “PFC disfonksiyonu”nun tek tip bir şiddet nedeni olmadığını, aksine beynin bu spesifik alt bölgelerindeki farklı hasar veya işlev bozukluğu kalıplarının, farklı türde şiddet davranışlarına (örneğin, dürtüsel, reaktif saldırganlık ile daha duygusuz, planlı eylemler) yol açabileceğini düşündürmektedir. Bu nüanslı anlayış, hedefe yönelik müdahaleler geliştirmek ve daha kesin adli psikolojik değerlendirmeler yapmak için kritik öneme sahiptir.
2.1.2. Amigdala: Duygu İşleme, Korku ve Saldırganlık
Amigdala, beynin duygusal merkezi olarak kabul edilir ve korku, öfke ve mutluluk gibi temel duygusal tepkilerin işlenmesinde, ayrıca saldırganlık seviyelerinin belirlenmesinde önemli bir rol oynar.1 Tehlike algılamak için otomatik işlev gören amigdala, içgüdüsel olarak savaşma, kendini savunma veya kaçma gibi hayatta kalma reflekslerinin tetiklenmesini sağlar.8 Amigdala, ödül ve ceza yoluyla öğrenme, bilinçsiz belleği işleme ve sosyal iletişimde duygusal sinyalleri algılama ve değerlendirme ile de ilişkilidir.12 Duygusal hafızanın oluşturulması ve duygusal tepkilerin düzenlenmesi gibi işlevlerde kritik bir rol oynar.12
Amigdala Disfonksiyonu ve Şiddet: Amigdala hacmindeki azalma, çocukluktan itibaren psikopatik kimliğin belirginleşmesi ve şiddet yönelimi hakkında fikir verebilir.1 Amigdala işlev bozuklukları, duygusal tepkileri kontrol etmede zorluk, sosyal iletişimde problemler ve anksiyete gibi rahatsızlıklara yol açabilir.12 Kaygı bozuklukları, aralıklı patlayıcı bozukluk, panik bozukluk, travma sonrası stres bozukluğu, fobiler ve kişilik bozuklukları gibi psikiyatrik durumlar amigdalanın işlevini etkileyebilir.12 Aşırı aktive olması, travmatik bir olay sonrasında da travma sonrası kritik durumlar ve panik ataklara neden olabilir.8
Psikopati ve antisosyal kişilik bozukluğu, sıklıkla derin bir empati eksikliği, pişmanlık duymama ve başkalarının duygularını anlama yetersizliği ile karakterizedir.15 Amigdalanın özellikle korku gibi duygusal sinyalleri işlemedeki birincil rolü 1 ve şiddet suçluları ile psikopatlarda gözlemlenen yapısal (hacim azalması 1) ve işlevsel (anormal aktivite 17) anormallikler, bu özelliklere doğrudan bir nörobiyolojik açıklama sunmaktadır. Eğer amigdala, başkalarından gelen korku ipuçlarını veya duygusal sıkıntıyı doğru bir şekilde işleyemezse, bireyin empati deneyimleme veya zararlı davranışları engelleme olasılığı azalır. Bu durum, ciddi ve tekrarlayıcı şiddet için yüksek derecede öngörücü olan duygusuz ve hissiz özelliklere yol açmaktadır.
2.1.3. Frontal Lob ve Limbik Sistem Arasındaki İlişki
Beyin, izole bölgeler olarak değil, karmaşık bir ağ olarak işlev görür. Frontal lob (özellikle PFC) üst düzey bilişsel kontrol sağlarken 6, limbik sistem (amigdala ve hipokampus dahil) temel duygusal tepkileri üretir.12 Şiddet davranışıyla ilgili nörofizyopatolojik teoriler, prefrontal bölgeler ile subkortikal alanlar arasındaki bağlantılardaki lezyonların ve limbik sistemle ilişkili temporal bölgedeki lezyonların önemini vurgular.9 Bu durum, şiddet davranışını anlamak için sadece izole hasarlara değil, aynı zamanda bu bölgeler arasındaki bağlantılardaki bozukluklara odaklanmanın kritik olduğunu göstermektedir.
Bu lezyonlar dikkat, konsantrasyon ve empati kurma yeteneğini bozabilir, uyumsuz davranışların tekrarına yol açabilir.9 Kontrol ve duygu merkezleri arasındaki kritik denge ve ağ bozuklukları, bireysel beyin alanları nispeten sağlam olsa bile, bu nöral devrelerdeki bozulmuş iletişim veya düzensizliğin duygusal düzenleme ve dürtü kontrolünde bir aksaklığa yol açarak agresif patlamalara neden olabileceğini düşündürmektedir. Bu durum, şiddetin nöral temellerini daha kapsamlı bir şekilde anlamak için sadece lokalize lezyonlara odaklanmak yerine, beyin ağlarını ve bağlantılarını incelemenin önemini vurgulamaktadır.
2.1.4. Diğer İlişkili Beyin Bölgeleri
Beynin striatum, amigdala ve prefrontal korteks bölgelerinde meydana gelen işlevsel veya biçimsel bozunumlar, suç davranışıyla ilişkilidir.1 Nörogörüntüleme çalışmaları, suç işlemiş ve antisosyal bireylerde korpus kallozum, insula, hipokampus/parahipokampus ve ön-arka singulat girus gibi bölgelerde de yapısal ve fonksiyonel anormallikler olduğunu öne sürmektedir.5 Korpus kallozumdaki eksiklikler, beynin iki yarımküresi arasındaki iletişimi zorlaştırarak uzun vadeli sonuçları düşünmeyi ve karar vermeyi güçleştirebilir.17 Ayrıca, soyut düşünme (ahlak, adalet gibi) ile ilişkili parietal lobda da daha az aktivite görülmüştür.17 Bu bulgular, şiddet davranışının tek bir beyin bölgesindeki sorundan ziyade, birden fazla bölgenin karmaşık etkileşiminden kaynaklanan bir nöral ağ bozukluğu olduğunu desteklemektedir.
2.2. Nörotransmiterlerin Rolü
Beyindeki nörotransmiterler, sinir hücreleri arasında iletişimi sağlayan kimyasal habercilerdir ve davranışların düzenlenmesinde kritik bir rol oynarlar. Bu sistemlerdeki dengesizlikler, şiddet ve saldırganlık eğilimleriyle ilişkilendirilmektedir.
2.2.1. Serotonin (5-HT) ve Dürtüsellik/Saldırganlık İlişkisi
Serotonin (5-HT), saldırgan davranışla en fazla ilişkilendirilen kimyasal maddedir.19 Özellikle orbitofrontal bölgedeki yetersiz serotonerjik etkinliğin saldırgan davranışın ortaya çıkmasında önemli olduğu bilinmektedir.19 Beyin serotonin düzeylerinin azaltılması (örneğin, triptofandan fakir diyetle veya enzim inhibitörleriyle) hem şiddete yönelik hem de affektif agresyonu artırmaktadır.20 Düşük serotonin seviyeleri, dürtüsel suç işleyenlerde ve şiddet uygulayanlarda gözlemlenmiştir.18 Serotonin eksikliği, sinirlilik (irritabilite), duygusal dengesizlik, anksiyete ve depresyon gibi belirtilere yol açabilir.21 Serotonerjik nöronlardaki aktivite, saldırganlık da dahil olmak üzere risk alma davranışlarını ketler.23
Düşük serotonin seviyelerinin dürtüsel saldırganlıkla tutarlı bir şekilde ilişkilendirilmesi, bu tür şiddet davranışları için spesifik bir nörokimyasal imza olduğunu göstermektedir.11 Serotoninin risk alma davranışlarını engelleme ve dürtüleri kontrol etmedeki rolü, bu bağlantıyı doğrudan desteklemektedir.23 Bu durum, dürtüsel şiddeti planlı saldırganlıktan ayırarak, farklı adli psikolojik profillerin ve hedefe yönelik farmakolojik müdahalelerin geliştirilmesine olanak tanımaktadır. Eğer düşük serotonin bir katkıda bulunan faktörse, serotonin seviyelerinin modülasyonu (örneğin, serotonerjik iletimi hızlandıran ilaçlar aracılığıyla 23) dürtüsel agresif eğilimleri azaltmak için uygulanabilir bir terapötik strateji olabilir. Bu da şiddet davranışını yönetmek için biyolojik bir yol sunmaktadır.
2.2.2. Dopaminerjik Yollar ve Ödül Sistemi
Beynin ödül yolu, davranışı ve hafızayı kontrol eden bölgelere bağlıdır.26 Ventral tegmental alandaki nöronlar, haz hissetmemizi sağlayan dopamini salgılar ve eylemler ile haz arasında bağ kurarak eylemin tekrarlanmasını sağlar.26 Agresyon da ödül sistemi ile ilişkilidir; eğer agresyon zevk ile sonlanırsa, mevcut tehlike duygusuna rağmen devam edebilir.27 Ödül sistemindeki düzensizlikler, aşırı agresyon gibi davranış bozukluklarına yol açabilir.27
Dopaminerjik yolların beynin ödül sistemindeki rolü 26 ve bunun saldırganlıkla bağlantısı 27, şiddet içeren davranışın sürdürülmesi için nörobiyolojik bir açıklama sunmaktadır. Eğer bir birey agresif bir eylemden “ödül” (örneğin, güç hissi, gerginlikten kurtulma, bir hedefe ulaşma) deneyimlerse, dopaminerjik sistem bu davranışı pekiştirerek tekrarlanma olasılığını artırabilir. Bu durum, basit dürtü kontrol sorunlarının ötesine geçerek, öğrenilmiş ve pekiştirilmiş bir şiddet döngüsüne işaret etmektedir. Ayrıca, ödül sistemi ile bağımlılık arasındaki güçlü bağlantı 26 ve antisosyal kişilik bozukluğu ile madde bağımlılığı arasındaki yüksek komorbidite 14, uyuşturucu kullanımının bu ödül yollarını daha da bozarak agresif eğilimleri şiddetlendirebileceği ve şiddet ile bağımlılık arasında kısır bir döngü yaratabileceği karmaşık bir etkileşimi düşündürmektedir.
2.2.3. GABA ve Noradrenalin: İnhibisyon ve Stres Tepkisi
GABA (Gamma-aminobutyric acid): Merkezi sinir sisteminin birincil inhibitör nörotransmiteridir; nöronal uyarılabilirliği azaltır.28 GABA ve eksitatör nörotransmiter glutamat arasındaki denge, nörolojik fonksiyon için esastır.28 Düşük GABA seviyeleri, anksiyete, şizofreni ve majör depresif bozukluk gibi çeşitli psikiyatrik hastalıklarla ilişkilendirilmiştir.28 GABA antagonistleri saldırganlığı artırırken, benzodiazepinler gibi GABA’erjik etkinliği artıran maddeler agresif davranışı azaltır.23 Aşırı miktarda alınan alkol de GABA aktivitesini artırarak muhakeme güçlüğüne neden olabilir.23
Noradrenalin (Norepinephrine): Hem bir nörotransmiter hem de bir hormon olarak işlev görür. Sempatik sinir sisteminin bir parçası olarak, vücudun tehlikeye verdiği ani stres tepkisini (“savaş ya da kaç”) yönetir.31 Stres anlarında salgılanarak uyanıklığı, dikkati ve farkındalığı artırır.31 Öfkeli ve mutsuz anlarda kortizol, noradrenalin ve adrenalin hormonları salgılanır; sevimli uyaranlarla temas edildiğinde amigdala aktive olur ve strese tepki olarak bu hormonlar salgılanır.32
Noradrenalinin “savaş ya da kaç” tepkisindeki merkezi rolü ve vücudun strese verdiği tepkiyi yönetmesi 31, reaktif saldırganlıkla doğrudan fizyolojik bir bağlantı sunmaktadır. Eğer bir bireyin stres tepki sistemi kronik olarak düzensiz veya aşırı aktifse, sürekli yüksek bir fizyolojik uyarılma durumunda bulunabilir. Bu durum, küçük provokasyonlara veya algılanan tehditlere bile abartılı bir “savaş” tepkisi vermeye daha yatkın hale gelmelerine neden olur. Bu, birçok şiddet yanlısı bireyin geçmişinde görülen kronik stresin 10, noradrenerjik sistemi tetikleyerek agresif patlamalara doğrudan katkıda bulunabileceğini düşündürmektedir. Dolayısıyla, stres yönetimi teknikleri ve stres tepkisini düzenlemeyi amaçlayan müdahaleler, reaktif şiddeti azaltmak için önemli terapötik hedefler olabilir.
Aşağıdaki tablo, cinayet davranışının nörobiyolojik temellerinde rol oynayan nörotransmiter düzensizliklerini ve bunların davranışsal etkilerini özetlemektedir:
| Nörotransmiter | Normal İşlevi | Düzensizlik Durumu | Suç Davranışıyla İlişkisi | İlgili Kaynaklar |
| Serotonin (5-HT) | Ruh hali düzenlemesi, dürtü kontrolü, uyku, iştah | Düşük seviye, orbitofrontal bölgede yetersiz etkinlik | Dürtüsellik, saldırganlık, irritabilite, duygusal dengesizlik, intihar eğilimi | 11 |
| Dopamin | Ödül motivasyonu, haz, öğrenme, hareket kontrolü | Ödül sisteminde düzensizlikler, bağımlılık | Agresyonun pekişmesi, ödül arayışı, davranış bozuklukları, madde bağımlılığı | 14 |
| GABA | Merkezi sinir sisteminde birincil inhibisyon, nöronal uyarılabilirliği azaltma | Düşük seviye, denge bozukluğu | Dürtüsellik, agresyon artışı, anksiyete, muhakeme güçlüğü, disinhibisyon | 23 |
| Noradrenalin | Stres tepkisi (“savaş ya da kaç”), uyanıklık, dikkat, farkındalık | Yüksek seviye, düzensiz stres tepkisi | Reaktif agresyon, aşırı tepki verme, kronik stresle ilişkili şiddet | 31 |
2.3. Genetik Yatkınlıklar ve Biyolojik Belirteçler
Suç işlemeye yatkınlığı veya norm dışı davranışları etkileyen temel biyolojik unsurlar arasında genetik unsurlar da bulunmaktadır.1 Araştırmalar, özellikle dürtüsel nitelikteki suç davranışında biyolojik etkenlerin daha fazla rol oynadığını desteklemektedir.19 Bu bağlamda, en iyi bilinen DNA polimorfizmlerinden biri, serotonin sentezinde hız sağlayıcı enzim olan triptofan hidroksilaz (TPH) genindedir ve agresif davranışlarla yakından ilişkilidir.19
Genetik faktörler ve beyin yapısındaki işlev bozuklukları, sosyopatlığın biyolojik nedenleri arasında yer alırken, bu faktörlerin çevresel etmenlerle etkileşim halinde olduğu kabul edilmektedir.15 Suça yatkınlığın kalıtımsal olabileceği ve antisosyal veya suça karışan ebeveynlerin çocuklarının da benzer davranışlar sergileme eğiliminde olduğu gözlemlenmiştir.34 Ancak, suç davranışının yalnızca genetik bir miras olmadığı, biyolojik ve sosyoekonomik faktörlerin karmaşık bir etkileşimi sonucu ortaya çıktığı kabul edilmektedir.9
Genetik faktörler (örneğin TPH geni 19, ailesel yatkınlıklar 34) saldırganlık ve antisosyal davranışlara katkıda bulunsa da, bu biyolojik yatkınlıkların tek başına belirleyici olmadığı sürekli olarak vurgulanmaktadır. Aksine, bu yatkınlıklar çevresel ve psikososyal faktörlerle etkileşim halindedir.1 Bu, biyososyal kriminolojinin temel bir ilkesidir. Genetik, bir kırılganlık veya eğilim sağlarken, bu yatkınlığın şiddet içeren davranış olarak ortaya çıkıp çıkmaması, bireyin çevresi, özellikle de kritik gelişim dönemlerindeki deneyimlerinden büyük ölçüde etkilenir. Bu anlayış, basit genetik determinizmden kaçınmak ve hem biyolojik kırılganlıkları hem de çevresel risk faktörlerini ele alan kapsamlı, entegre müdahaleleri savunmak için hayati öneme sahiptir.
3. Psikososyal ve Çevresel Faktörlerin Etkileşimi
Cinayet davranışının nörobiyolojik temelleri incelenirken, bu biyolojik faktörlerin psikososyal ve çevresel etmenlerle nasıl etkileşimde bulunduğunu anlamak büyük önem taşımaktadır. Biyososyal kriminoloji, bu karmaşık etkileşimi merkeze almaktadır.
3.1. Erken Yaş Travmaları, Stres ve Beyin Gelişimi
Çocuk beyni, henüz yapısal olarak gelişimini tamamlamamış olduğu için maruz kaldığı uyaranlara karşı oldukça hassastır.10 Stres, korku ve şiddet içerikli uyaranlar, çocukların beyin gelişimini olumsuz etkileyebilir ve geri dönüşsüz hasarlara neden olabilir.10 Özellikle ilk yaşta kaygının artması veya şiddete maruz kalınması, beyin gelişimini olumsuz etkileyen faktörler arasında vurgulanmaktadır.10 Çocuklukta yaşanan ihmal, istismar ve akran zorbalığı gibi çevresel faktörler dürtü kontrol bozukluğuna neden olabilir.11 Ergenlik döneminde yaşanan bazı fiziksel ve duygusal travmalar, prefrontal korteksin gelişimini etkileyebilir.6 Yoğun alkole maruz kalan çocuklarda ise sosyal becerilerde kayıp, dürtüsellik ve düşmanca davranışta artış gibi bilişsel ve psikososyal işlevlerde bozulma daha sık olarak gözlenmiştir.9
Erken yaş travmaları, stres ve şiddete maruz kalmanın gelişmekte olan beyin üzerindeki hassasiyeti ve kalıcı etkileri, nörogelişimsel kriminolojinin temelini oluşturmaktadır.6 Bu durum, şiddet davranışının sadece statik beyin anormalliklerinin bir sonucu olmadığını, aksine olumsuz erken yaşam deneyimlerinin neden olduğu bozulmuş gelişimsel yörüngelerden sıklıkla kaynaklandığını düşündürmektedir. Bahsedilen “geri dönüşsüz hasarlar” 10, erken müdahalenin aciliyetini vurgulamaktadır. Bu bakış açısı, suç eylemlerine sadece tepki vermekten ziyade, sağlıklı beyin gelişimini teşvik etmek ve gelecekteki şiddet davranışlarının ortaya çıkmasını potansiyel olarak önlemek için güvenli ortamlar sağlamak ve travma odaklı bakım gibi erken riskleri proaktif olarak belirleme ve azaltma odaklı bir kamu sağlığı yaklaşımına geçişi desteklemektedir.
3.2. Biyososyal Kriminoloji Yaklaşımı
Şiddet ve suç davranışının oluşmasında sosyal eşitsizlik, fakirlik gibi çevresel faktörlerin yanı sıra biyolojik, genetik ve nörofizyolojik faktörlerin de etkileşimi söz konusudur.9 İnsan davranışlarının kökenlerinde biyolojik, psikolojik, sosyal ve kültürel etmenler değişik oranlarda rol oynar; tek bir etmenden bahsetmek doğru değildir.23 Şiddet ve suç davranışının biyolojik ve sosyoekonomik faktörlerin etkileşimi sonucu ortaya çıktığı kabul edilmektedir.9
Biyososyal yaklaşım 1, biyolojik ve çevresel faktörlerin sadece bir arada var olmasını değil, aynı zamanda aralarındaki etkileşimi de ifade eder. Bu durum, birden fazla biyolojik yatkınlığın (örneğin, genetik yatkınlıklar, beyin anormallikleri) ve çevresel stres faktörlerinin (örneğin, erken yaş travması, yoksulluk, sosyal eşitsizlik) varlığının şiddet davranışının olasılığını önemli ölçüde artırdığı bir “kümülatif risk modeli”ni düşündürmektedir. Bu faktörlerin sıklıkla birbirlerinin etkilerini güçlendirdiği anlaşılmaktadır. Bu karmaşık, kümülatif etkileşimi anlamak, bireyin risk profilinin tüm yelpazesini ele alan bütüncül risk değerlendirme araçları ve çok yönlü müdahale stratejileri geliştirmek için hayati öneme sahiptir. Bu sayede, izole faktörlere odaklanmak yerine, daha etkili önleme ve rehabilitasyon yaklaşımları ortaya konulabilir.
4. Dürtü Kontrol Bozuklukları ve Şiddet Eğilimi
Dürtü kontrol bozuklukları, cinayet gibi şiddet içeren eylemlerin anlaşılmasında merkezi bir rol oynamaktadır. Bu bozukluklar, bireyin dürtülerine karşı koyamama ve bu dürtülerin yıkıcı davranışlara yol açması ile karakterizedir.
4.1. Tanım ve Belirtiler
Dürtü kontrol bozuklukları, kişinin dürtülerine karşı koyamaması ve bu dürtülerin kendisine veya çevresine zarar verebilecek davranışlara yol açması durumudur.11 Bu bozukluklar arasında kleptomani (çalma dürtüsü), piromani (yangın çıkarma dürtüsü) ve trikotilomani (saç yolma dürtüsü) gibi çeşitler bulunur.11 Aralıklı patlayıcı bozukluk, dürtüsel öfke patlamalarını içeren ve kişinin kendisine ve çevresine zarar verebilen, fiziksel saldırganlık şeklinde kendini gösterebilen bir dürtü kontrol bozukluğudur.11 Bu öfke atakları, kişinin hayal kırıklığına veya sıkıntıya karşı çok düşük toleransı olduğunda ortaya çıkabilir.11
Dürtü kontrol bozukluğuna sahip bireyler, davranışlarının uygunsuz ve sorunlu olduğunu bilseler de, bu dürtülere engel olamazlar.11 Davranışlarını sergilemeden önce yüksek bir gerilim içerisine girerler ve davranışlarının ardından genellikle rahatlama hissederler.11 Bu kişiler kırgınlıklarını başkalarına dışa dönük şekilde gösterirler.11 Dürtüsel kontrol bozukluğu belirtileri ve semptomları genellikle 6 ay veya 12 ay boyunca belirgin bir şekilde kendini gösterir ve dürtüsellik, benlik gelişimi döneminde 2,5 yaşlarında başlayıp, çocuklarda genellikle 4-5 yaşlarında fark edilebilir.11
4.2. Nörobiyolojik Bağlantılar
Dürtü kontrol bozuklukları, kişilerde beyin veya hormon aktivitesindeki anormal değişiklikler gibi biyolojik faktörlerle ilişkilidir.11 Prefrontal korteks hasarı, dürtüleri kontrol edememe ve şiddete eğilimle doğrudan bağlantılıdır.6 Düşük serotonin seviyeleri de dürtüsel saldırganlık ve şiddetle ilişkilidir.20 Serotonerjik nöronlardaki aktivitenin risk alma davranışlarını kısıtladığı gözlemlenmiştir.23 GABAerjik sistemdeki bozukluklar da dürtüsellik ve agresyonu artırabilir; GABA antagonistleri saldırganlığı artırırken, GABA’erjik etkinliği artıran maddeler agresif davranışı azaltır.23
Dürtü kontrol bozukluklarının detaylı tanımları 11 ve bunların spesifik beyin disfonksiyonlarına (PFC 6) ve nörokimyasal dengesizliklere (serotonin 20; GABA 23) açık bağlantıları, birçok durumda şiddet davranışının -özellikle dürtüsel eylemlerin- altta yatan nörolojik veya psikiyatrik bir bozukluğun belirtisi olarak kavramsallaştırılabileceğini düşündürmektedir. Bu bakış açısı, adli psikoloji için hayati öneme sahiptir, çünkü sadece cezalandırıcı modellerin ötesine geçerek daha tıbbi veya terapötik bir yaklaşımı savunmaktadır. Eğer şiddet, tedavi edilebilir bir durumun tezahürü ise, yasal sorumluluk, cezalandırma ve rehabilitasyon programlarının tasarımı üzerinde derin etkileri olacaktır. Bu durum, sadece geçici bir etkisizleştirme yerine, tedaviye odaklanarak gerçek davranışsal değişimi teşvik etmenin önemini vurgulamaktadır.
5. Nörogörüntüleme Çalışmaları ve Bulgular
Nörogörüntüleme teknikleri, canlı beyin yapısını ve işlevini inceleyerek şiddet davranışının nöral temelleri hakkında önemli bilgiler sağlamıştır. Bu alandaki öncü çalışmalardan biri, Adrian Raine’in araştırmalarıdır.
5.1. Adrian Raine’in Araştırmaları ve Önemli Bulgular (PET, fMRI)
Adrian Raine, nörokriminolojinin önde gelen isimlerinden biridir ve cinayet işleyenlerin beyinlerini nörogörüntüleme teknikleriyle (PET, fMRI) inceleyen ilk bilim insanlarından biridir.14 Raine’in araştırmaları, cinayet sanıklarında (NGRI – akıl sağlığı nedeniyle suçsuz bulunanlar) ve antisosyal bireylerde belirgin beyin anormallikleri olduğunu göstermiştir.5
Temel Bulgular:
- Prefrontal Korteks: Raine’in çalışmaları, rasyonel düşünme, kendini sınırlama ve hafıza ile ilişkili prefrontal kortekste daha az aktivite gözlemlemiştir.5 Antisosyal bireylerde prefrontal kortekste yapısal ve işlevsel eksiklikler tespit edilmiştir.5 Dorsolateral prefrontal kortekste (DLPFC) gri cevher azalması dürtüsellik ve zayıf davranışsal kontrol ile ilişkilidir.9 Orbitofrontal korteks (OFC) ve ön singulat korteksteki (ÖSK) hacim azalması ise duygusal kusurlar ve zayıf karar verme becerisiyle ilişkilidir.9
- Limbik Sistem ve Amigdala: Limbik sistemde (amigdala ve hipokampus/medial temporal lob) aktivite dengesizlikleri (sol tarafta daha az, sağ tarafta daha fazla aktivite) tespit edilmiştir.17 Amigdala ve hipokampustaki eksiklikler, bireyin hatalarından ders çıkarmasını veya duygularını anlamasını zorlaştırabilir.17
- Korpus Kallozum: Beynin iki yarımküresini birbirine bağlayan korpus kallozumda daha az aktivite bulunmuştur; bu da uzun vadeli planlama ve karar verme yeteneğini etkileyebilir.17
- Parietal Lob: Soyut düşünme (ahlak, adalet gibi) ile ilişkili parietal lobda da daha az aktivite görülmüştür.17
Sonuçlar ve Sınırlılıklar: Raine, bu beyin eksikliklerinin şiddete veya antisosyal davranışa yatkınlık yaratabileceğini, ancak bunun özgür iradeyi tamamen ortadan kaldırmadığını vurgulamaktadır.17 Bulgular, beyin yapısı ile saldırganlık arasında bir bağlantı olduğunu göstermekle birlikte, tüm cinayetlerin şiddet içeren eylemler olmadığını (örneğin, zehirleme gibi şiddet içermeyen cinayetler) ve PET taramalarının katilleri önceden tespit etmek için kullanılamayacağını belirtir.17
Raine’in öncü nörogörüntüleme araştırmaları 5, şiddet suçlularında beyin anormalliklerine dair güçlü ve objektif kanıtlar sunsa da, Raine’in kendi uyarılarında önemli bir nokta bulunmaktadır. Kendisi, bu bulguların deterministik bir sonuçtan ziyade bir yatkınlığa işaret ettiğini ve bireylerin “kendilerine engel olamadıkları” anlamına gelmediğini açıkça belirtmektedir.17 Ayrıca, PET taramalarının katilleri önceden tespit etmek veya suçluluğun tek belirleyicisi olarak kullanılmaması gerektiği konusunda da uyarıda bulunmaktadır.17 Bu durum, nörobilimsel bulguların hukuk sisteminde uygulanmasının derin etik ve pratik zorluklarını ortaya koymaktadır. Nöro-determinizmden, verilerin yanlış yorumlanmasından ve yasal kararlardaki potansiyel yanlılıklardan kaçınmak için aşırı dikkatli olunması gerektiğini vurgulamaktadır; bu da karmaşık insan davranışının tek başına beyin taramalarına indirgenemeyeceğini pekiştirmektedir.
Aşağıdaki tablo, Adrian Raine’in çalışmaları bazında şiddet suçlularında gözlemlenen beyin anormalliklerini ve bunların davranışsal etkilerini özetlemektedir:
| Beyin Bölgesi | Gözlemlenen Anormallik | İlişkili Davranışsal Etki | İlgili Kaynaklar |
| Prefrontal Korteks (Genel) | Azalmış aktivite/gri cevher hacmi, yapısal/fonksiyonel defisit | Dürtü kontrolü sorunları, karar verme güçlüğü, saldırganlık, kişilik değişimi | 5 |
| Dorsolateral Prefrontal Korteks (DLPFC) | Gri cevher azalması | Dürtüsellik, zayıf davranışsal kontrol | 9 |
| Orbitofrontal Korteks (OFC) | Hacim azalması | Duygusal kusurlar, zayıf seçim yapabilme becerisi | 9 |
| Anterior Singulat Korteks (ÖSK) | Hacim azalması | Duygusal kusurlar, zayıf seçim yapabilme becerisi | 5 |
| Amigdala | Aktivite dengesizlikleri (sol az, sağ çok), hacim azalması | Duygu işleme bozukluğu, empati eksikliği, hatalardan ders çıkaramama, saldırganlık | 5 |
| Hipokampus/Medial Temporal Lob | Aktivite dengesizlikleri (sol az, sağ çok) | Duygusal hafıza sorunları, hatalardan ders çıkaramama | 17 |
| Korpus Kallozum | Azalmış aktivite | Uzun vadeli planlama ve karar verme güçlüğü, yarımküreler arası iletişim zayıflığı | 17 |
| Parietal Lob | Azalmış aktivite | Soyut düşünme (ahlak, adalet) güçlüğü, sosyal yargılamada sorunlar | 17 |
6. Adli Psikoloji Perspektifinden Değerlendirme ve Uygulamalar
Nörobilimdeki gelişmeler, adli psikolojinin suç davranışını anlama, risk değerlendirmesi yapma ve rehabilitasyon stratejileri geliştirme yöntemlerini zenginleştirmektedir. Ancak bu entegrasyon, beraberinde önemli etik ve pratik tartışmaları da getirmektedir.
6.1. Risk Değerlendirmesi ve Suçlu Profillemesi
Adli psikolojide risk değerlendirme, suçun çok faktörlü ve karmaşık doğası nedeniyle kapsamlı bir süreçtir.4 Nörobiyolojik ölçüm ve nörogörüntüleme teknikleri, suç profilleme ve rehabilitasyon süreçlerine yenilikçi çözümler sunabilir.3 Nörobiyolojik veriler, psikiyatrik bozuklukların birey davranışları üzerindeki etkilerini anlamada ve tehlikelilik analizinde önemli bir rol üstlenebilir.3 Özellikle, bireylerin gelecekteki saldırganlık potansiyelini değerlendirme veya risk yönetim stratejileri geliştirme açısından nörobilim destekleyici olabilir.3
Nörobiyolojik veriler şiddetin biyolojik temellerine değerli bilgiler sunsa da 3, gelecekteki saldırganlığı tahmin etmede “kesin bir ölçüt” olarak sınırlılıkları olduğu açıkça belirtilmektedir.3 Bu durum, adli psikolojide etkili risk değerlendirmesinin yalnızca nörobiyolojik belirteçlere dayanamayacağı, aksine geleneksel klinik, aktüeryal ve anamnez tabanlı yöntemlerle 4 nörobiyolojik bulguları birleştiren entegre, çok faktörlü bir yaklaşım gerektirdiğini göstermektedir. Bu bütüncül yaklaşım, tekrar suç işleme riskinin daha sağlam, doğru ve etik açıdan uygun bir şekilde tahmin edilmesine olanak tanır ve biyolojik, psikolojik ve sosyal faktörlerin karmaşık etkileşimini kabul ederek daha kişiselleştirilmiş ve etkili rehabilitasyon planları için zemin hazırlar.
6.2. Rehabilitasyon ve Ceza Politikalarına Etkileri
Nörobilimsel yöntemler, rehabilitasyon ve risk yönetiminde bütüncül stratejilere kapı aralayarak ceza adaletinde daha nesnel ve etkili uygulamalar geliştirilmesine olanak tanır.3 Raine, beyin eksikliklerinin erken tespit edilmesi halinde önlenebileceği konusunda iyimserdir; bu, risk altındaki çocuklara erken müdahale, uyuşturucudan uzaklaştırma programları ve beyin hasarı geçiren kişilerin izlenmesini içerebilir.17 Eksiklik gösteren beyin bölgelerinin uyarılması (ilaç tedavisi veya danışmanlık yoluyla) dürtüsel, agresif davranışları azaltabilir.17
Eğer şiddet içeren davranış, en azından kısmen, tanımlanabilir ve potansiyel olarak değiştirilebilir nörolojik işlev bozukluklarına dayanıyorsa (Raine’in önleme ve tedavi konusundaki iyimserliğinin de gösterdiği gibi 17), adalet sisteminin odağı yalnızca cezalandırıcı önlemlerden, tedavi odaklı ve rehabilite edici yaklaşımlara doğru evrilebilir. Bu durum, suç eylemlerinin her zaman tamamen iradi olmadığını, aynı zamanda altta yatan, tedavi edilebilir koşullardan etkilenebileceğini düşündürmektedir. Bu anlayış, suçluların nörobiyolojik ve psikolojik eksikliklerini kişiselleştirilmiş rehabilitasyon programları, farmakolojik müdahaleler veya hedefe yönelik terapiler aracılığıyla ele alarak, sadece geçici bir etkisizleştirme yerine gerçek davranışsal değişimi teşvik etmeyi amaçlayan daha insancıl ve potansiyel olarak daha etkili bir adalet sistemini desteklemektedir.
6.3. Nöro-Determinizm ve Etik Tartışmalar
Tehlikelilik değerlendirmelerinde biyolojik göstergelerin kesin bir ölçüt olarak kullanılmasının sınırlılıkları bulunmaktadır.3 Beyin yapılarına ilişkin veriler, bireyin davranışsal öngörüleriyle doğrudan ilişkilendirilemeyebilir.3 Nörobiyolojik bilgilerin kullanımı, indirgemeci yaklaşımların ve nöro-determinizm risklerinin önüne geçmek adına özenli bir perspektif gerektirir.3 Şiddet ve suç gibi kavramların, biyolojik yapıların ötesinde sosyal, kültürel ve çevresel etkilerle şekillendiği kabul edilmelidir.3 Raine de bulgularının özgür iradeyi ortadan kaldırmadığını, sadece bir yatkınlık gösterdiğini belirtir.17
Şiddete yönelik biyolojik yatkınlıkların (örneğin, beyin anormallikleri, nörokimyasal dengesizlikler) artan şekilde anlaşılması, hukuk sisteminin geleneksel olarak özgür irade, ahlaki sorumluluk ve cezalandırıcı adalet kavramlarına dayanmasıyla temel bir gerilim yaratmaktadır. Eğer bir kişinin beyin yapısı veya nörokimyası onu şiddet eylemlerine yatkın hale getiriyorsa, bu durum yasal sorumluluğunu ve suçluluk veya kastın belirlenmesini nasıl etkiler? Bu, nörokriminolojinin ön plana çıkardığı derin bir etik ve felsefi tartışmadır. Nörobiyolojik kanıtların yasal bağlamlarda nasıl sunulması, yorumlanması ve kullanılması gerektiği konusunda dikkatli bir değerlendirme yapılması gerekmektedir. Bu, anlayışı artırırken adaletin ilkelerini zayıflatmadan veya biyolojik determinizm tuzağına düşmeden yapılmalıdır.
7. Sonuç ve Gelecek Perspektifleri
Bu rapor, cinayet işleyen bir bireyin davranışlarının altında yatan nörolojik bozuklukları ve nöral temellerini, nörobilim ve adli psikoloji perspektifinden detaylı bir şekilde incelemiştir. Bulgular, şiddet içeren suç davranışının karmaşık ve çok faktörlü bir olgu olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Prefrontal korteks ve amigdala gibi beyin bölgelerindeki yapısal ve işlevsel anormallikler, serotonin, dopamin, GABA ve noradrenalin gibi nörotransmiter sistemlerindeki dengesizlikler, genetik yatkınlıklar ve erken yaş travmaları gibi biyolojik ve psikososyal faktörlerin birbiriyle etkileşimi, bu tür davranışların gelişiminde kritik rol oynamaktadır.
Nörokriminoloji ve adli psikolojinin gelecekteki işbirliği alanları, özellikle erken müdahale stratejilerinin geliştirilmesi, kişiselleştirilmiş rehabilitasyon programlarının tasarlanması ve etik çerçevelerin oluşturulması konularında büyük potansiyel taşımaktadır. Nörogörüntüleme ve diğer biyolojik belirteçler, bireysel risk profillerinin daha doğru bir şekilde belirlenmesine yardımcı olabilirken, bu verilerin deterministik bir yaklaşımla değil, biyososyal bir çerçevede yorumlanması hayati öneme sahiptir.
Bilimsel ilerlemelerle birlikte, suç ve ceza kavramlarının daha derinlemesine anlaşılması için disiplinlerarası araştırmaların önemi yinelenmelidir. Nörobilimsel bulguların adli sistemdeki potansiyel uygulamaları ve bu uygulamaların getirdiği etik zorluklar arasındaki dengeye dikkat çekilmelidir. Gelecekteki araştırmalar, bu karmaşık etkileşimleri daha da aydınlatarak, hem suçun önlenmesi hem de suçluların topluma yeniden kazandırılması için daha etkili ve insancıl yaklaşımların geliştirilmesine katkıda bulunacaktır.
Alıntılanan çalışmalar
- Nörokriminoloji: Psikopati ve Patogenezi – Bioinforange, erişim tarihi Temmuz 15, 2025, https://www.bioinforange.com/bioinforeviews/biyobilimler/sinirbilimi/norokriminoloji-psikopati-ve-patogenezi/
- Sinir Bilimi – Bioinforange, erişim tarihi Temmuz 15, 2025, https://www.bioinforange.com/category/bioinforeviews/biyobilimler/sinirbilimi/page/2/
- Adli Psikiyatride Nöroetik Yaklaşımlar | Request PDF – ResearchGate, erişim tarihi Temmuz 15, 2025, https://www.researchgate.net/publication/391854284_Adli_Psikiyatride_Noroetik_Yaklasimlar
- (PDF) ADLİ PSİKOLOJİDE RİSK DEĞERLENDİRME – ResearchGate, erişim tarihi Temmuz 15, 2025, https://www.researchgate.net/publication/349763856_ADLI_PSIKOLOJIDE_RISK_DEGERLENDIRME
- Prefrontal Structural and Functional Brain Imaging findings in Antisocial, Violent, and Psychopathic Individuals: A Meta-Analysis – PMC – PubMed Central, erişim tarihi Temmuz 15, 2025, https://pmc.ncbi.nlm.nih.gov/articles/PMC2784035/
- Prefrontal Korteks Nedir? – Memorial, erişim tarihi Temmuz 15, 2025, https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/prefrontal-korteks-nedir
- Kafa travması bir insanı suça iter mi? – Medipol Üniversitesi, erişim tarihi Temmuz 15, 2025, https://www.medipol.edu.tr/sites/default/files/document/SD_Dergi_Sayi40-91-94.sayfalar_Fatma_Girgin_Karde%C5%9F_Lutfu_Hanoglu.pdf
- Amigdala Nedir? | A Life Sağlık Grubu, erişim tarihi Temmuz 15, 2025, https://www.alifesaglikgrubu.com.tr/makale/amigdala-nedir/1226
- Şiddet ve Agresyonun Nörobiyolojik, Psikososyal ve Çevresel Nedenleri -Neurobiological, Psychosocial and Enviromental Causes – DergiPark, erişim tarihi Temmuz 15, 2025, https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/115032
- Çocuklara Yöneltilmiş Şiddetin Beyin Yapılarına, Bilişsel Süreçlere Etkisi1 The Effect of Violence Against – DergiPark, erişim tarihi Temmuz 15, 2025, https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/3052811
- Dürtü Kontrol Bozukluğu Nedir? Belirtileri Nelerdir? – Memorial, erişim tarihi Temmuz 15, 2025, https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/durtu-kontrol-bozuklugu-nedir-belirtileri
- Amigdala Nedir? Amigdala Ne İşe Yarar? – Medical Park, erişim tarihi Temmuz 15, 2025, https://www.medicalpark.com.tr/amigdala-nedir/hg-3902
- Limbik Sistem Nedir? Görev ve Bölümleri – Medicana, erişim tarihi Temmuz 15, 2025, https://www.medicana.com.tr/saglik-rehberi-detay/15395/limbik-sistem
- Adrian Raine – Psychology – University of Pennsylvania, erişim tarihi Temmuz 15, 2025, https://psychology.sas.upenn.edu/people/adrian-raine
- Sosyopat Ne Demek? Belirtileri ve Tedavi Yöntemleri – Acıbadem, erişim tarihi Temmuz 15, 2025, https://www.acibadem.com.tr/ilgi-alani/sosyopat-ne-demek/
- Antisosyal Kişilik Bozukluğu ve Psikopati – Antalya Psikiyatri Merkezi, erişim tarihi Temmuz 15, 2025, https://www.antalyapsikiyatri.com/psikoterapist-emine-filiz-uluhan/antisosyal-kisilik-bozuklugu-ve-psikopati
- Raine AO1 AO3 – PSYCHOLOGY WIZARD, erişim tarihi Temmuz 15, 2025, https://www.psychologywizard.net/raine-ao1-ao3.html
- Key Study: Biology and Crime (Raine, 1997) | IB Psychology – Themantic Education, erişim tarihi Temmuz 15, 2025, https://www.themantic-education.com/ibpsych/2016/10/04/key-study-biology-and-crime-raine-1997/
- SUÇ İLE İLGİLİ SAYFA VE SİTELER – Kriminoloji, erişim tarihi Temmuz 15, 2025, https://www.kriminoloji.com/Siddetin_Norobiyolojisi-Mustafa_Bilici.htm
- SALDIRGANLIK DAVRANIŞININ BİYOKİMYASAL VE NÖROENDOKRİNOLOJİK GÖSTERGELERİNİN ARAŞTIRILMASI : KONTROLLÜ BİR ÇALIŞMA, erişim tarihi Temmuz 15, 2025, https://psychiatry-psychopharmacology.com/Content/files/sayilar/114/6_1_8.pdf
- Serotonin Nedir? Serotonin Düşüklüğü ve Yüksekliği Belirtileri – Acıbadem, erişim tarihi Temmuz 15, 2025, https://www.acibadem.com.tr/ilgi-alani/serotonin-nedir-serotonin-yuksekligi-ve-eksikligi/
- Serotonin Nedir? Serotonin Ne İşe Yarar? – Medical Park, erişim tarihi Temmuz 15, 2025, https://www.medicalpark.com.tr/serotonin-nedir/hg-2853
- Şiddetin Nörobiyolojisi – Kriminoloji, erişim tarihi Temmuz 15, 2025, https://www.kriminoloji.com/Siddetin_Norobiyolojisi-Erol_Tutar.htm
- Dürtüselliğin Nöroanatomik ve Nörokimyasal Temelleri – Neuroanatomical and Neurochemical Basis of Impulsivity – DergiPark, erişim tarihi Temmuz 15, 2025, https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/115152
- Aralıklı Patlayıcı Bozukluk – Intermittent Explosive Disorder – DergiPark, erişim tarihi Temmuz 15, 2025, https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/115106
- Beyindeki Ödül Yolu (Video) | Davranış – Khan Academy, erişim tarihi Temmuz 15, 2025, https://tr.khanacademy.org/humanities/psikoloji/x718c8ff14fcb024c:davranis/x718c8ff14fcb024c:psikolojik-rahatsizliklar/v/reward-pathway-in-the-brain
- DOPAMİN D3 VE D4 RESEPTÖR GEN VARYASYONLARI VE MADDE BAĞIMLILIĞI İLE İLGİNİN SAPTANMASI DOKTORA TEZİ – İstanbul Üniversitesi, erişim tarihi Temmuz 15, 2025, https://nek.istanbul.edu.tr/ekos/TEZ/43869.pdf
- GABA Receptor – StatPearls – NCBI Bookshelf, erişim tarihi Temmuz 15, 2025, https://www.ncbi.nlm.nih.gov/books/NBK526124/
- GABA reuptake inhibitor – Wikipedia, erişim tarihi Temmuz 15, 2025, https://en.wikipedia.org/wiki/GABA_reuptake_inhibitor
- Şiddet ve Agresyonun Nörobiyolojisi – JournalAgent, erişim tarihi Temmuz 15, 2025, https://jag.journalagent.com/kpd/pdfs/KPD_3_1_21_26.pdf
- Noradrenalin (Norepinefrin) Nedir? Düşüklüğü ve Yüksekliği – Acıbadem, erişim tarihi Temmuz 15, 2025, https://www.acibadem.com.tr/ilgi-alani/noradrenalin-norepinefrin-nedir/
- Sevimli Saldırganlık (Cute Aggression) Nedir? Sevimli Saldırganlık Neden Oluşur? – Memorial, erişim tarihi Temmuz 15, 2025, https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/sevimli-saldirganlik-cute-aggression
- Şiddet Ve Saldırganlığın Nedenleri | Psikolojik Ve Sosyal Etkenler | Düet Psikoloji, erişim tarihi Temmuz 15, 2025, https://duetpsikoloji.com/siddet-ve-saldirganligin-nedenleri/
- Şiddet Davranışının Nedenlerini Açıklamada Biyolojik Temelli Kuramların Rolü, erişim tarihi Temmuz 15, 2025, https://psikolog.org.tr/tr/yayinlar/dergiler/1031828/tpy1301996120160000m000044.pdf
- SUÇUN NEDENLERİ – SUÇ ETOLOJİSİ – Kriminoloji, erişim tarihi Temmuz 15, 2025, http://kriminoloji.com/Sucun_Nedenleri_Biyolojik-Timur_Demirbas.htm
#15. How to stop a Murderer – Prof. Adrian Raine – YouTube, erişim tarihi Temmuz 15, 2025, https://www.youtube.com/watch?v=1sie1W_VQGc
